"Jeokültürel Havzamız Afrika" adlı söyleşimiz Mansur Özdemir’in modaretörlüğünde, çizdiği güzel bir çerçeve ile başladı ve 2 buçuk saat katılımcıların nefeslerini tutarak dinlediği muhteşem bir program oldu.
Söyleşide Mansur Özdemir, Osmanlı- Afrika ilişkilerine değindi ve bölgedeki devletlerin Osmanlı ile temas kurduklarını, hilafete biat etmekle de bağlılık bildirdiklerini hatırlattı.
Özdemir, Afrika’ya yaptıkları çok sayıdaki ziyaretlerde gerçekleştirdiği saha çalışmalarında kazandığı bilgi, birikim ve tecrübelerini paylaştı, yaşadığı anlamlı hatıralardan örnekler verdi.
Geleneksel ve modern kavramlara hakimiyeti ve hitabetiyle göz dolduran Özdemir, bölgeye ilişkin algılar üzerinden hareketle yeni bakış açıları kazandırmaya dönük soru işaretleri tohumları attı.
Sömürgecilik tarihiyle ilgili dikkat çekici bilgiler veren ve sorgulamalar yapan Özdemir, Türkiye’nin diplomatik anlamda bölgeyle sadece Dışişleri Bakanlığı marifetiyle değil aynı zamanda kamu diplomasisi kapsamında TİKA, AFAD, KIZILAY ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı gibi kurumlar ve STK’lar aracılığıyla da temas kurduğunu vurguladı. Anlatımıyla katılımcılara ufuk açıcı bir perspektif sunan Özdemir, program boyunca gün ışığı görmemiş tespitlerini katılımcılarla paylaştı.
Etiyopyalı akademisyen Abdilkadir Adem de tarihsel süreçte Afrika’daki siyasi, kültürel ve dini yapılar hakkında bilgiler verdi ve Müslümanların ilk hicretiyle Afrika’nın İslamiyet ile Medine’den bile daha evvel tanıştığına vurgu yaptı. Kıtaya ilişkin iktisadi bilgiler de paylaşan Adem, kara kıtanın Avrupa ve Amerika ile ticari ilişkilerinin yüksek olduğunu kıtanın son zamanlarda Hindistan ve Çin ile de iyi ilişkiler kurduğunu söyledi. Adem, çizdiği Afrika resmiyle zihinlerdeki Afrika’nın algıların çok ötesinde bir gerçeklik üzerine oturduğuna dikkat çekti.
Afrika Uzmanı Mustafa Efe ise Hristiyanlığın bölgede hangi yıllarda, Vatikan’ın hangi stratejileriyle yayıldığını anlattı. Kıtanın dil, kültür ve dini (geleneksel dinler sebebiyle) çeşitliliğe sahip olduğunu söyleyen Efe, kıtada 2900’e yakın yerel dil kullanıldığını belirtti.
Bölgeye dair çalışmaların yetersiz olduğunu söyleyen Efe, bölgenin bilinenin aksine Uranyum, petrol gibi varlıklar sayesinde çok zengin olduğunu, kıtaya ilişkin algıların değişmesi gerektiğini ve zihinsel dönüşümün zaruri olduğunu belirtti. Bölgeye ilişkin politikalarımızda da ciddi revizyonlar gerektiğini belirten Efe, gerek devlet gerekse de STK’ların yeni ve daha gerçekçi politikalarla bölgeye bakmasının zamanının geldiğini söyledi.
Sürdürülelebilir fakirlik gibi terminolojiye yepyeni kavramlar katan Efe, yardım faaliyetlerine de değindi, kıtada yapılan hafızlık eğitimlerine de...
Müthiş bir atmosferde enerjik bir şekilde gerçekleşen ve çok çarpıcı analizler yapılan söyleşi, katılımcıların sorularının cevaplanmasıyla sona erdi.